Sürükleyici bir anlatımla Polonezköy tarihçesi, “Prens Adam’ın köyü: Adampol”

Beykoz’un her köşesi kültürel açıdan binbir çeşit zenginlik barındırıyor. Polonezköy tarihçesi de okuyan, duyan herkesin ilgisini çekecek cinsten. 19. yüzyılın ilk yıllarında Rus Çarlığı’nın esareti altındaki Lehistanlılar için yeni bir yaşam alanına ihtiyaç vardı.
19. yüzyılın siyasal atmosferini düşündüğümüzde sadece Çarlık Rusya’nın değil, Almanların da Lehler için tehlikeli olduğunu gözlemliyoruz. Peki mevcut baskıyı kırıp rahat bir nefes alabilmek için ne yapmak gerekiyordu? Lehistan’dan Osmanlı’ya göç eden Prens Adam, zorbalığı aşabilmek için önce Çarlık Rusyası’na baş kaldırmıştı.
Adım Adım Polonezköy Tarihçesi: Lehistan Ayaklanması
Lehistanlıların dünya geneline yayılması ile son bulan süreç bir güne sığdıralamayacak kadar geniş tarihsel nedenleri içeriyor. Tarih boyunca Lehistan İmparatorluğu ile Rus Çarlığı veya Rus Knezliği arasında kanlı savaşların yaşandığını duymuşsunuzdur. 19. yüzyıla kadar Rusya’ya karşı bariz bir şekilde üstün olan Leh devleti, bu yüzyıldan sonra Çarlığa ve Almanya’ya mevzi kaybetmeye başladı.
Devlet kültürü, bürokratik yapı ve tarih açısından hem Almanya hem de Rus devletçiliğinden çok daha eski olan Lehistanlılar’ın güç kaybetmesi, her zaman iki düşmanı bir araya getirmişti. Almanya ve Rusya, birbirlerini tehdit olarak algıladıkları II. Dünya Savaşı döneminde bile Polonya’yı paylaşabilmek için aynı masanın etrafına kurulmuştu. Yani, Lehistan’ın 19. yüzyıldan II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar; hatta belki daha uzun bir süre boyunca baskı altında kaldığını söyleyebiliriz.
1830’lu yıllarda Polonya’da yaşanan ayaklanmayı baskı ve şiddetle bastıran Çarlık rejimi, Lehistanlılara iki seçenek sunmuştu. Ya topraklarınızı terk edin ya da iktidarımızı benimseyin. Polonezköy tarihçesi, bir bakıma bu yolla oluştu diyebiliriz.
2- Polonezköy Tarihçesi: Lehler, Osmanlı’ya Elçi Yolluyor
Lehistan bağımsızlık mücadelesinin simgesel kahramanı Prens Adam Czartoryski, gurbetin esaretten daha haysiyetli olacağını düşünüp, peşine takılan Lehistanlılarla yurt aramaya koyuldu. Bunun için ilk olarak Fransa’da bir yerleşke kurulması kararlaştırıldı. Ancak, o yıllarda Osmanlı İmparatorluğu ile Lehistan ilişkileri kuvvetli olduğu için bir yerleşke de İstanbul’da kurulacaktı.
Prens Czartoryski’nin Fransa dışında Osmanlı’yı tercih etmesinin birçok sebebi var. Buna misafirperverliği ile nam salmış bir devlet diyebiliriz, geçmişten gelen müttefiklik dokusu diyebiliriz. Tarih boyunca Rusya ve Almanya’ya karşı Osmanlı – Lehistan ittifakı kurulduğu için; Osmanlı bürokrasisinin menfaate dayalı olmadığı için İstanbul’da bir yerleşke kurma fikri gerçekçi görünüyordu.
Bundan ötürü gurbetteki Lehler, İstanbul’a elçi sıfatıyla Michal Czajkowski’yi yolladı. Czajkowski, İstanbul’a gelir gelmez halkı için yerleşke aramalarına koyulacağını düşünüyordu ancak öyle olmadı. İslamiyet ile kaynayan İstanbul’un manevi tabiatından etkilenen Michal, Müslüman olup Mehmet Sadık adını aldı. Hatta sonraki dönemde Mehmet Sadık beyin, Osmanlı için Kırım Savaşı sırasında Kazak Birliğini kurup savaşa girdiğini biliyoruz.
1842 yılında Osmanlı İmparatorluğu ile Prens Adam yerine müzakerelere girişen Mehmet bey, günümüz Polonezköy arazisini Lazaryen rahiplerden satın aldı. Bu satışın akabinde yerleşke izni ve diğer prosedür bir hayli kolaylaşmış oldu.
1850 yılına kadar yaklaşık 20 Polonyalının yaşadığı köyün yönetimi, Prens Adam tarafından Mehmet beye devredilmişti. Yine bu süreçte, Polonezköy’ün adı Adampol olarak, yani “Adam’ın Köyü” olarak kullanılmaya başlandığı için bugün bölge yerlisinin buraya Adampol dediğini görüyoruz.
İlk yıllarda birkaç aile koca arazide yaşarken, zaman içerisinde Çarlık Rusya’nın Lehistan halkı üzerindeki baskısı artmaya başladı. Durduk yere Sibirya’ya sürülenler mi dersiniz, Kırım Savaşı sırasında Osmanlı’ya destek verdiği için ülkeden kovulan Polonyalılar mı dersiniz; birçok sebepten ötürü; Lehistanlılar günümüz Polonezköy’e göç etmeye başladı. Polonezköy tarihçesi zaman içerisinde dilden dile dolaşır hale geldi.
Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığına Kabul Edildiler
Osmanlı’da gayrimüslimlerin statüsü aynı olması ve İmparatorluk çatısı altında yaşayan her bireyin vatandaşlık görevlerini yerine getirmekle zorunlu olmasından ötürü Lehistanlıların durumu uzun süre sorgulanmadı. Ta ki Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadar.
Eski düzende devlete vergisini ödeyip, tarım ve hayvancılık gibi çeşitli uğraşlarla hemhal olan halkın bu kez yeni kurulan devlet tarafınca tanınması gerekiyordu. Bu yönde yapılan atılımlar olumlu sonuç verdi ve Adampol sakinlerine 1938 yılında vatandaşlık verildi.
Vatandaşlık hakkının verilmesinden 30 yıl sonra bu kez Osmanlı mirası Lehlere, işledikleri toprağın, yaşadıkları evin tapusu verilmiş oldu.
Polonezköy arazisini 1840’lı yıllarda Lazaryen rahiplerden satın alan Prens Adam Czartoryski ve ailesi, arazi üzerindeki haklarından feragat ederek buradaki toprakları yerlilerin kullanımına sundu.
Tatilcilerin Gözde Mekanı Polonezköy
Bu tarihten sonra bölgede birçok değişiklik yaşanmakla beraber Polonya’daki siyasal yaşantının normale dönmesi ile Polonyalıların bir kısmı memleketine geri döndü.
Hayvancılık, tarım ve ormancılık gibi çeşitli ekonomik faaliyetlerin yürütülebildiği yerleşkedeki gençler, Avrupa’nın göbeğindeki Polonya’da hayata atılabilmek için memleketlerine geri dönmeye başladı. 1980’li yıllara kadar hızla nüfus kaybeden Adampol, tatilcilerin bu bölgeyi keşfetmesi ile birlikte yeniden gözde mekanlardan biri haline geldi.
1955 yılında 958 kişinin yaşadığı köyde nüfusun 1960 yılında; yani hemen 5 yıl sonra 200’lere, sonraki yıllarda 200’ün altına düştüğünü görüyoruz. Bunun temel nedeni işçi göçü. İkinci Dünya Savaşının kalıntıları silinmeye başlayınca Polonya gibi yeni gelişmeye başlayan ülkelerde ciddi işçi krizleri yaşandı. Hatta yine aynı yıllarda Almanya ile Türkiye arasında işçi anlaşması imzalanmış, ilk gurbetçi kafilesi o yıllarda yollanmıştı.
1960’lı yıllardaki yoğun göçten sonra, 1980’li yıllarda bu kez Polonezköy’ün nüfusu hızla artışa geçti. 1975’te 196 kişinin yaşadığı şirin köyde, 2000’li yılların başında 775 kişi yaşıyordu. İstanbul’da yaşayıp temiz havaya hasret kalan insanların zaman içinde gözde mekanına dönüşen Polonezköy, tekrar nüfus kazanmış olsa da bu rakam günümüzde yine düşüş eğiliminde.
Polonezköy’de Muhakkak Görülmesi Gereken Yerler
Doğası, tabiatı ve kültürel zenginliği ile insanı kendisine çeken Polonezköy, salgın günlerinden önce tatilcilerin ilgi odağıydı. Her gün yüzlerce kişi şehirdeki stres ve sıkıntıdan kurtulabilmek için bu güzel mekanı ziyaret ediyor, doğa yürüyüşü gibi etkinlikler düzenliyordu.
Pandemi ile birlikte bu tür alışkanlıkların unutulmaya yüz tuttuğunu görüyoruz. Nitekim, salgının başlarında Polonezköy Hatıra Ormanı ziyaretçilere kapatılmıştı.
Yine de salgının kalıcı olmayacağını, günün birinde dünyamızı terk edeceğini ümit ediyoruz.
Eğer yolunuz salgın sonrası Polonezköy’e düşer diye “Polonezköy’de Muhakkak Görülmesi Gereken Yerler” listesini hazırladık.
-Zofia Rizi Anı Evi: Adampol’ün en gösterişli evlerinden birisi. 1880’li yılların başında tipik Lehistan mimarisi baz alınarak yapılan bu ev günümüzde müze olarak kullanılıyor. 140 yılı aşkın süredir sapasağlam ayakta duran bu şaşalı yapıyı ziyaret edip, dönemin fotoğraflarını ve nesnelerini inceleyebilirsiniz.
-Czestochova Meryem Ana Kilisesi: Günümüz Polonezköy bölgesine ilk yerleşen Lehler tarafından 1842 yılında inşa edilen bu yapı, 19. yüzyılın sonlarında meydana gelen depremde yıkılmış. İlk kilisenin yıkılmasından sonra bölge halkı bir kez daha toplanıp bu kez Meryem Ana Kilisesi’ni inşa etmeye başlamış. 100 yıldan eski bir yapıt olan Meryem Ana Kilisesi, dönemin mimarisi açısından dikkat çekiyor.
-Polonezköy Tabiat Parkı: Polonezköy’ün doğal güzelliğini bundan iyi yansıtan bir yer olamazdı. Yaklaşık 2 ila 3 kilometrelik bir uzunluğa sahip tabiat parkında tek başınıza veya sevdiklerinizle yürümenizi tavsiye ediyoruz. İnsanı içine çeken orman, temiz hava ve yolu çevrelemiş yapraklar ile Polonezköy Tabiat Parkı, İstanbul’u unutmak için kesinlikle iyi bir mekan.